ÖNSÖZ YERİNE
Çanakkale… Konum olarak sömürgeci devletlerin ilgisini çekmiş kilit bir yer. İstanbul’un, dolayısıyla payitahtın (başkentin) kapısı. Çanakkale… Zenginliklerinin iştah kabarttığı bir yer. Tarih boyunca, güç sahibi olanlar her zaman sahip olmak istemiş Çanakkale’ye. Antik Çağ’da, Troia’nın zenginliği ne ise, yüz yıl öncesinin Çanakkale’si odur. On dokuzuncu asrın son zamanlarında Almanya, Avrupa’nın en güçlü devletlerinden birisi olarak dikkatleri üzerine çekiyordu. İngiltere, bu durumdan rahatsızlık duymaya başladı. Çıkarlarını korumak amacıyla, Fransa’yla da stratejik ortaklık kararı aldılar. 1914 tarihinde başlayan 1. Dünya Savaşı, 1918 yılında sona erse de aradan geçen dört yıllık zaman dilimi içinde, çıkar ilişkilerine dayalı olarak Almanya ve Avusturya; İngiltere, Fransa ve İtalyanlara karşı
Şuayip Odabaşı14
savaşmak zorunda kaldı. Osmanlı Devleti de, Almanya ve Avusturya’nın yanında yer aldı. Gelişmeler sonucunda, 1. Dünya Savaşı’nı fırsat bilen İngiltere ve Fransa, birbirlerine destek vererek, 3 Kasım 1914 tarihinde, Bozcaada’dan hareket ederek, Çanakkale Boğazı ağzına kadar geldiler. Türk istihkâmlarını top ateşine tuttular. İngilizler, Seddülbahir ve Ertuğrul Tabyalarını topa tutarken, Fransızlar da Kumkale ve Orhaniye Tabyalarını vurmaya başladılar. Böylelikle, fiilen Çanakkale Savaşları başlamış oldu. İtilaf Devletleri adı altında birlik oluşturan İngiltere, Fransa ve İtalya, birlikte savaştıkları Rusya’ya yardım etme planları yapmaya başladılar. Rusya’ya yardım edebilmeleri için önce Çanakkale Boğazı’nı geçip, sonra da İstanbul’u ele geçirmek istiyorlardı. Bu iki boğazı elde etmedikleri sürece amaçlarına ulaşma şansları yoktu. Bu planların başlangıcı olarak Boğaz’ın girişine gelip, Türk tabyalarını vurmaya başlayanlar, büyük bir yenilgiye uğrayacaklarının farkında değillerdi. “Çanakkale geçilmez!” diyerek bütün dünyaya haykıran bir milletin direnişiyle, savaşın sonunda toz duman olup gittiler. Hayalleri ve güçleri büyüktü düşmanların. Bizim de imanımız ve vatan sevgimiz her şeyden büyüktü ve güçlüydü.
Benim Kahramanlarım 15
Kolayca Çanakkale Boğazı’nı geçerek, İstanbul’a ulaşıp zafer şarkıları söyleme, balolar düzenleme hazırlığında olanların iştahları kursaklarında kalmış. Kucaklarındaki fino köpekleriyle Boğaz’da bekleme sabrını gösteremeyenler, İstanbul’u göremeden, Boğaz’ın sularında kaybolup gittiler. Binlerce isimsiz kahraman, meşhur meseldeki karınca şuuru ile Boğaz’daki yangına su taşımış. Kendileri yanmış yakılmış, vatanlarını teslim etmemişlerdi. O yokluk içinde, ulaşım zorluğu içinde, Anadolu’nun her yanından çocuk yaştaki insanlar Çanakkale’ye koştu. Bütün şehirlerden, kasabalardan, köylerden akın akın kahramanlar, “Vatan elden gidiyor!” diyerek koştular Çanakkale’ye… Denizde ve karada ön plana çıkan bilinen kahramanların dışında yüzlerce isimsiz kahraman, Çanakkale’de toprağa düşmüş ve şehit olmuştur. Yüzlerce isimsiz kahramanı unutmak mümkün mü? Deniz savaşlarında bütün kahramanlar, Seyit Onbaşı’nın şahsında ölümsüzleşti. Kara savaşlarında bir Yahya Çavuş, bir ülke savunması için verilebilecek en müthiş örnektir. Çanakkale’de, havada çarpışarak birbirine girmiş mermileri herkes görmüştür. Bu büyük savaşta, metrekareye düşen mermi sayısı altı bin olarak
Şuayip Odabaşı16
hesaplanmış. Böyle bir tufan, dünyanın başka neresinde yaşanmıştır? Hangi milletin askeri, öleceğini bile bile siperden çıkarak, mermilere karşı koşmuştur? Kim yapabilir böyle bir çılgınlığı? Benim kahramanlarım yapar. Benim kahramanlarım, ölüme koşar ancak. Savaşmayı değil, ölmeyi emreden komutanının sözünü irkilmeden, benim isimsiz kahramanlarım yerine getirebilir ancak. İki yüz elli bin şehit! İki yüz elli bin hayat hikâyesi ve kahramanlık öyküsü. Yazmakla bitmeyecek ibretlik öyküler… Kahramanlık öyküleri... Benim kahramanlarım. 18 Mart 1915 tarihinin destanını yazıp, “Çanakkale geçilmez!” diye haykıran yiğitler, sizlere minnettarız.
Aradan 102 yıl geçmiş. Sizleri unutmayacağız. Ruhlarınız şad olsun.
Şuayip ODABAŞI 18. Mart 2017/Çanakkale