Kıtası olmayan bir yolculuk,
İçre dönük yüzünde elem’in
Külbastı hatıralar gecenin yarısı:
Yarım olmuş hadiseler, hep yarım
Yarınlarda iz sürerken, soruyoruz da hep:
Nerede kaldı diğer yarım?
Aşkın minvalinde dikiş tutmayan yürek;
Her söküğünde sokulgan bir kuş misali
Başımı dayarken göğsüne yorgunluğun
Hani olur da; okşar başımı titrek elleriyle.
Çözüldüğüm hece hece
Oysaki yeni örmüştüm beyitleri
Kırmız tokamda hep cahil cümleler saklı:
Sıradan geçerken dünüm
Nerede mi bu muhafız alayı, dercesine
Somurtuk bir güneşten bile alacaklı
Fani ve Tanrı.
Çeperinde ümitsizliğin,
Ayıla bayıla sevmeyi kim bilir hangi mevsim
Diledi?
Beyazın yuvası kışın doğası kar’ı ve aşkı
İçselleştiren doğasında yüreğin
Varsa yoksa düş pazarı
Şimdiden geleceğini vurgulayan bahar’ın doğası.
Ah’lar dolu madem çığlıklarda;
Yokluk ise hep var.
Zaman tepe taklak
Aşk bu, azizim:
Akla zarar.
Zamanı uyutsak kime ne?
Kime ne, vurulsak tek seferde birbirimize?
Sonrası bırak kalsın, dercesine
Atıl duygular körpe aşkın ilahı;
Savruk notalar başlatmadı mı çoktan
Bu yangını?
Görüp göreceğiz ne ki, demeden
Miadı da dolmadan sükûnun
Hangi ara daldık gittik ufkun arka penceresine?
Uyumayı kar saydık hani;
Gündüz gözüyle gördüğümüz her düş’te
Savrulduk nidalar solarken
Sevdik güneş batıp batıp doğarken;
Yoksa çok mu geç kaldık bu aşka?
Naz makamından geçtik peyderpey
Niyaz makamında tutuklu kaldığımız kadar
Solmaya ant içen kararsız güneşin edasında
Sonlanmadan cihan,
Öykündüğümüz her şiir bize Huda’dan armağan.